27 Kasım 2012 Salı

Napolyon'un Büyük Bozgunu

Tarih, 22 Haziran 1941. Hitler'in tankları, Rusların şaşkın bakışları arasında Baltık ile Karadeniz arasında taarruza geçiyor. Berlin'de ise büyük bir sessizlik var. Kimse Polonya veya Fransa seferinin başlangıcındaki gibi coşkulu değil. Herkes Napolyon'un büyük ordusunu yutmuş olan uçsuz bucaksız Rus steplerini düşünüyor. Ya hızlı bir zafer, ya da kimsenin düşünmek istemediği kara kış. Hitler , işin yazın biteceğinden o kadar emin ki, tasarlanan işgal birlikleri haricinde, askerlerine kışlık giysi bile hazırlatmıyor.
Tarih 22 Haziran 1812. Napolyon, Rusya'ya harp ilan ediyor. Ertesi gün, Niemen'i geçip Rusya'ya girecek. O da tedirgindi değişkenlerini hesaplayamadığı bu büyük maceraya adım atarken.. Ordusunun önünde, nehrin kıyısını keşfederken atı tökezledi, düştü.. Kötü işaret! 'Bir Romalı olsaydı, geri dönerdi' diye mırıldanıyor etrafındakiler.
Napolyon da, Hitler de kendilerini Rusya'ya saldırmak zorunda hissediyorlar. Avrupa'ya hakim olan her güç, önünde İngiltere'yi buluyor. İngiltere ise, diğerini yükselen güce karşı kullanıyor. Konu Rusya'ya  gelince, 'Rusya'yı dize getirirsek İngiltere'nin umudu kalmaz' diye düşünüyor diktatörler. Ama Avrupa'nın zengin ovalarında, bakımlı yollarında ve ılıman ikliminde kazanılan zaferler, burda kazanılamıyor..
Napolyon Rusya'ya girerken, sınırlarda yapılacak muhaberelerle, Rus ordusunu imha edip Çar Alexander'a boyun eğdirmeyi umuyor. Ancak Ruslar çekiliyor. Napolyon'un savaş makinesi karşısında durmak kolay değil. Üstelik Rusya'nın, Grand Armee'nin (Büyük Ordu) Avrupa'nın tüm ülkelerinden bir günde toplanmış 618 bin askerine karşı, ilk günlerde savaşa sokabileceği yalnızca 183 bin askeri var. Yeni birliklerin katılması uzuyor. O halde Ruslar, şimdi Fransızları yıpratarak zaman kazanma peşindeler.
Rusya'nın fakir topraklarında, tek bir dam görmeden günlerde at sürülüyor. Bazen uzakta birkaç Kazak süvarisi görülüyor, Napolyon umutlanıyor. Ama Rusları bir türlü sıkıştıramıyor.. Bu arada, ikmal katarları uçsuz bucaksız ovalarda kaybolup gidiyor. Ordu giderek aç kalıyor, arabalar ve atlar, daha Polonya'yı geçerken yıpranmış. Askerler, birkaç patates, atlarına bir avuç yem için yayılıyor.Ama hiçbir şey bulamıyorlar, zaten fakir olan topraklarda hiçbir şey bırakılmamış. Ham arpa yiyen atların da çoğu ölüyor. 'Büyük Ordu' Rusya'ya girdikten sonra, ilk 100 kilometrede dağılmaya başlıyor. Bu, ileride Hitler'in de başına gelecek olan 'scorched earth', yani yanmış toprak politikası. Düşmana, bırakılan topraklarda işine yarayacak tek bir arpa tanesi bile bırakılmayacak!
Napolyon, Rusların savaşmadan bırakmayacağını düşündüğü Vitebsk'e girerken Temmuzun 28'i olmuştu, aç bir sürüngen gibi kıvrıla kıvrıla ilerleyen Büyük Ordu, daha tek bir muhabereye girmeden arkasında binlerce ölü ve hasta bırakmıştı. 10 Ağustosa kadar Napolyon Vitebsk'ta kaldı, sonra doğuya yöneldiler.
16 Ağustosta Smolensk'in kubbelerini gördüler. Napolyon umutlanmıştı, derhal kentin surlarına hücum emri verdi.. Sonuç başarısızlıktı.
Napolyon, Smolensk'den geri dönüp seferi erteleyebilirdi, ama Moskova'ya doğru ilerlemeyi tercih etti. 7 Eylül günü, Moskova'ya 120 kilometre mesafedeki Borodino'da toplar gürlemeye başladı. Ruslar saflarını sıklaştırmışlardı çabuk dağılmıyorlardı. Napolyon'sa eski Napolyon değildi.. Seri çözümler üretemiyordu. İki taraf da, tükeninceye kadar çarpıştı, 40 bin kayıp vermiş olan Büyük Ordu, ertesi sabahı yaralılarının iniltileri ile beklerken, ertesi sabah Ruslar yine çekildi. Napolyon, zaferi sahiplenme şansı yakaladı.
14 Eylül günü, artık sadece 100 bin kişilik Büyük Ordu, Kremlin'in kubbelerini görünce, kara görmüş denizciler gibi bağırdı..Napolyon, birinin gelip kendin anahtarını kendisine vermesini bekliyordu, kimse gelmedi. Süvariler şehre girdi, kentte kimse yoktu!
Ertesi gece, kundaklanmış olan kent yanmaya başladı, Napolyon canını zor kurtardı! Dönüş kararı alınan Ekim ortasında, ilk kar yağmıştı bile..

Popüler Tarih Dergisi, Eylül 2002

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder