28 Ağustos 2013 Çarşamba

Hollywood'un doğuşu

Photoplay, Amerika. (Bütün Dünya, 1949 Şubat)

Bugün, şaşaasıyle debdebesiyle sinema meraklılarının gözlerini kamaştıran Hollywood, 1913 senesine kadar kimsenin uğramadığı küçücük bir kasaba idi. Tezatlarla dolu bu garip diyara gidecek olursanız, şimdiki stüdyoların cesameti karşısında hayretler içinde kalırsınız. Halbuki Hollywood'un ilk stüdyosu, büyükçe bir samanlıktan ibaretti!


Edison'un sayesinde sinemacılık gelişmeye başlayınca, bu yeni eğlence vasıtasının gelecekte oynayacağı önemli rolü sezen De Mille ile Lasky isminde iki müteşebbis, bir stüdyo kurmaya karar vermişlerdi. Daha evvel Chicago ve New York'ta açılan stüdyolar ekonomik olmamıştı. Onun için De Mille ve Lasky kalabalık merkezlerden uzaklaşmak istiyorlardı. Bu yüzden Amerika'yı bir baştan bir başa dolanmışlar fakar istediklerine uygun bir yer bulamamışlardı bu yüzden New York'a geri döndüler. New York'a hergün tren olmadığından birkac gün Los Angelos'ta kalacaklardı. Ertesi sabah, şehrin civarında dolaşırlarken tesadüfen Hollywood denilen ufak kasabaya uğradılar.

Bugün filmcilik, milyarlar yutan büyük bir endüstri haline gelmiştir. Halbuki De Mille ile Lasky Hollywood'u beğenip buraya yerleşmeye karar verdikleri zaman ceplerinde beşer bir dolarları vardı! Evvela, stüdyo vazifesi görecek bir samanlık kiraladılar. Sonra, Broadway'in meşhur aktörlerinden Dustin Farnum ile irtibata geçtiler. Farnum'a yaptıkları teklif şu idi: iki girişimci beşer bin dolarlarını ortaya koyacak, buna karşın Farnum ise başrolde oynayacak ve kazancın ortağı olacaktı. Aktör, ben veresiye iş görmem diyerekten bu teklife yanaşmadı. Bu şekilde ileride 60 milyon dolarlık bir şirkete ortak olma fırsatını kaçırdı!

De Mille ile Lasky başlangıçta bir sürü problem ile karşılaştılar fakat ikisi de bunlara karşın dirençli insanlardı. Çevirdikleri filmler yavaş yavaş tutmaya başladı. Onların bu başarısı, sayısız rakiplerinin ortaya çıkmasına sebep oldu ve bu şekilde günümüzdeki Hollywood'un temelleri atılmış oldu.

Motion Picture Pioneers Jesse Lasky, Adolph Zukor, Samuel Goldwyn, and Cecil B. De Mill



Sinema başkentinde çevrilen ilk filmler hiç de gurur duyulacak eserler değildi. Buna rağmen Tom-Mix'in haftalarca süren serili <Cow-Boy> filmleri, Eddie Paul'un devamlı hafiyelik filmleri halk arasında halk arasında olduçka ilgi çekiyordu. Şişko Foti, Koca Kafalı Zigoto ve yüz adeleleri hiç hareket etmeyen Malek gibi komiklerin filmleri de çok tutuyordu. Fakat seneler geçtikçe, bu nevi eserler gözden düştü. Srüdyolar, halk psikolojisindeki bu değişimi görmekte gecikmediler. O zamana kadar ihmal edilen aşki ve tarihi konularla ilgili filmler çekilmeye başlandı. Böylelikle Janet Gaynor, Charles Farrelt, Vilma Banky, Ronald Colman, Pola Negri, Rudolph Valentino, Greta Garbo, John Gilbert, Norma Shearer, Ramon Novarro çiftleri ortaya çıktı. İlk zamanların haydut ve hafiye filmleri yerine de Douglas Fairbanks ile Mary Pickford'un heyecan dolu mecare filmlerini ve Lon Chaney'in sırasına göre korkunç sırasına göre de acıklı filmlerini izlemeye başladık. Harold Loyd (Lui) ve bilhassa Charles Chaplin (Şarlo) gibi komikler büyük şöhret kazanmaya başladılar.

Birinci Dünya Savaşı çıktığı zaman Hollywood henüz emekliyordu. Sinema başkenti bu çetin mücadeleyi 1915'te yapılmaya başlanan Aktüelite filmlerinden seyretti. Bütün dünya, harp sonrası dönemin hayati meseleleriyle uğraşırken, Hollywood harb zenginlerine benzer şekilde zevk ve sefasına bakıyordu. Erkekler, biri sarışın biri de esmer Norma ve Constance Talmadge hemşirelerle, Alice Terry, Neta Naldi, Theda Bara'nın peşindeydiler. Kadınlar ise Rudolph Valentino'yu paylaşamıyorlardı. Tombul dilber Gloria Swanson ile baygın gözlü Pola Negri, nerede karşılaşsalar saç saça baş başa birbirlerine giriyorlardı. Fakat para ve şöhretten başı dönen bu şehir çok geçmeden bütün bu çılgınlıklarının bedelini fazlasıyla ödeyecekti...

Hollywood'da kazanılan milyonlarla kaçırılan milyonlar aşağı yukarı denk gelir. 1926 senesinde Warner Brow şirketi "Caz Şarkısı" ismindeki ilk mühim sesli sözlü ve şarkılı film çevirmeye karar verdiği zaman meşhur şarkıcı Al Jolson'a bir teklif yapmıştı, bu teklif tıpkı 1913'te Dustin Farnom'a yapılan teklife benziyordu. Fakar o da kurnazlık etti -aklısıra- ve 20 milyon dolarlık bir miktarı reddetmiş oldu.

Sesli filmlerden zarar gören stüdyolarla artislerin kayıpları yanında Al Jolson'un kaçırdığı fırsat hiçtir. O zamana kadar parlayan bazı yıldızlar, sesli filmler ile birlikte birdenbire yokoluverdiler. Bu panik havası henüz yatışmadan ekonomik kriz başgösterdi. Artislerden paralarını tahvilata yatırmış olanlar birbirlerini kovalayan iflaslar dolayısı ile bütün paralarını kaybetmiş oldular. Bunlar arasında sesli filmlerde tutunamayanlar, mahvolup gittiler... Tutunabilenler ise hayatlarını yeni baştan kurmak zorunda kaldılar.

İlk sesli filmler, ses tekniği bakımından gayet zayıftı. Bu filmlerde normal sesler yoktu, yalnızca tren düdüğü, top patlaması gibi sesler işitilebiliyordu. O tarihlerde sesli filmlerin geleceği de çok belli değildi. Başta Şarlo -Charlie Chaplin- olmak üzere önemli aktörler, sesli filmin tutunamayacağını söylüyordu. Fakat bu görüşler yersiz çıktı ve kısa süre sonra sesli filmler tutmaya başladı.

Filmlere söz ve müzik girmesiyle beraber Hollywood, şarkıcılarla çalgıcıların istilasına uğradı. Bu tarihlerdeki eserlerin hemen hepsinde oparet veya revü mahiyetinde öğeler kullanılmıştır. Bunlarda müzik boldu, çıplak vücud çoktu ve tekerlemeler mebzuldu. Fakar mevzu namına pek bir şey yoktu. Evvela çok tutulan Al Jolson, Eddie Cantor, Maurica Chevalier sonraları gözden düştüler. Her sene çevrilen "Broadway Melody"leri de aynı akibete uğradı.

Holywood stüdyoları, tıpkı başlangıçta olduğu gibi halk psikolojisindeki değişimi sezmekte gecikmediler. Artık esas mevzuya kuvvet verdiler. Gary Cooper gibi modern kovboylar, Clark Gable gibi asi gangsterler, Robert Taylor gibi yakışıklı aktörleri görmeye başladık. Carol Lombard, Jean Harlow, Jean Crawford, Bette Davis'in çevirdikleri filmler çok beğenildi. George Arliss, Paul Muni ve sonraları Spencer Tracey gibi tarihi şahsiyetleri canlandırmada çok başarılı oldular. Shirley Temple, Deanna Durbin, Gloria Jean gibi küçükler de bütün kalpleri fethettiler.

Sesli filmlerin keşfinden beri Hollywood, filmcilik tekniği bakımından büyük hamleler yapmışsa da filmlerin mevzuu bakımından aynı gayreti gösterememiştir. Bu yüzden Hollywood, ikinci dünya harbi'nden önce sarsılmaya başlamıştır. İkinci Dünya Harbi ise, sinemanın başkentini büsbütün sarsmıştır. İngiliz filmlerinin rekabeti karşısında bugün Hollywood sinema başkentliğini kaçırmamak için bir hayat memat mücadelesine girişmiş bulunmaktadır. Acaba bu mücadeleden muzaffer mi çıkacak? Bunu zaman gösterecektir.

Şubat 1949, Bütün Dünya dergisi.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder